.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

15 Eyl 2020

"gerçekler rüyalara saklanmayı sever."

 

 

Arka kapaktan,

"bu romandaki istanbul, efsaneler, insanlar, balıklar, kayıklar, iskeleler, saraylar, dehlizler, kesik başlar, mezarlar, hastaneler, morglar, denizkızları, cinayetler, katiller, cellatlar, deliler, yani her şey uydurmadır. efsanelerin yalanı abartılmış, insanların hayatına olmadık benekler atılmış, şehir baştan yaratılmıştır. yok eğer, 'bunların hepsi gerçek, haliç'te kırmızı bir kayık durur ve içinde zaman dayı yaşar, eski mezarlarda kesik cellat kafaları yatar, küçük kızlar mezar taşlarına dünyanın en güzel şiirlerini yazar, genç bir adam paramparça bir baba arar, her şeyi gören bir kambur hep susar ve istanbul'un altında sır dolu dehlizler var' diyen biri çıkar da beni yalanlarsa, ne mutlu bana."


- "şimdi o sınırsız zaman algısının büyüsündesin; zamanın geçip gittiğini fark ettiğin an büyüyeceksin..."

anneannemin bana korkunç bir masal anlattığını çok sonra fark ettim. bana korkunç bir ölüm masalı anlattığını... bir gün zamanı algılamak ölümü de algılamak olacaktı.

doğduğumuz andan itibaren yarıştığımız, savaştığımız ve sonunda mutlaka yenildiğimiz zaman! bizden önce de, bizden sonra da var olan, biz varken varlığıyla bizi kavuran, içinde şuursuzca can çekiştiğimiz kadim kavram...

anneannemin anlattığı masalda zamanı algılamanın en belirgin işareti onun hızla geçtiğini hissetmekti.

...

gündüzleri aksi selamlarla denize açıldı, diğer balıkçıların en kesat günlerinde bile ağları balıklarla dolu döndü. kendi yiyeceğini ve azıcık satacağını ayırıp geri kalanı, ağları boş dönen balıkçılara homurtudan anlaşılamaz, kaba sözlerle verdi. yaşamında ne fazla bir eşyaya, ne fazla bir insana, ne fazla bir söze, ne fazla bir balığa yer yoktu.

...

sırlarla yaşamak büyük bir hünerdir.

...

hayat sadece ölümü anlamak için verilmişti insanoğluna. insanoğluysa ölümü yok sayarak hayatı tek gerçekmiş gibi kabul edip hep yanlış yola giriyordu.

...

kalabalık ve yoksul semtlerin hastanelerine gitmeyi severdi botan. en ağır vakalar oraya gelirdi çünkü. yoksullar daha gösterişli trajediler yaşarlardı zenginlerden. daha çok ağlardı yakınları, daha vahşi olurdu katilleri.

...

sokakta yaşayan bir delinin gözlerinizin içine bakarak hüngür hüngür ağlaması öyle kolay hazmedilecek bir şey değildir.

...

insanlar sokakta gördükleri berduşların doğuştan beri öyle olduklarını sanırlar. onların bir geçmişleri, bir anneleri, babaları, evleri, umutları olduğunu hiç akıllarına getirmezler. onların normal bir yatakta uyandıkları, sabahları çay demledikleri, bir kızı/ oğlanı öptükleri, televizyonda maç seyrettikleri, akşam evlerinin zilini çaldıkları, komşularına günaydın dedikleri, bankaya girdikleri son bir gün olduğunu hiç düşünmezler. oysa delilerin deli olmadıkları günler vardır kişisel tarihlerinde. ve bu günler bazen çok geride bazen de hemen dündedir.

...

ayşe ya da ahu olması arasında bir fark var mıydı?

vardı. babasının ölürken "yapma ayşe" demesi nahif bir duygunun karşılığıydı. çünkü ayşe nahif bir isimdi. bir köylü ismi. basit, iddiasız, alelade bir isim. babasını katiline yakışmayan bir isim. babası ölürken ayşe diye yalvarmak istemezdi. o ahu'yu tercih ederdi. biraz aşifte bir isim olmalıydı. ahu.. yapma ahu... yalvarırım çek o bıçağı boğazımdan... ahu ne yapıyorsun... beni öldürecek misin... beni öldürecek misin... beni öldürecek misin...

...

bazılarımız hayata sadece bir sırrı var kılmak için geliriz.

...

şerife on iki yaşına yeni basmıştı. şerife annesiz kalan özürlü üç kardeşine bakabilecek kadar büyüktü; ve arada sırada babası evdeyken yaşıtlarıyla birlikte sokakta oynamak isteyecek kadar da küçük.

baba veysel, çocuğu inşaatta tecavüz edilip ödürülen ilk baba değildi.

öyle garip bir acıyla deşildi ki yüreği, kızının, melek kalpli öksüz kızının tecavüz edilip öldürülmesine üzülemedi bile; yakında öksüz oldukları gibi yetim de kalacak olan kör ve felçli üç çocuğunun acısı dağladı içini. kanlar içinde sedyeye konan kızının kelebek cesedine bakamadı. koşarak eve gitti. kör uykularında kim bilir ne rüyalar gören, kırlarda koşmak yerine anca sürünmeyi düşleyebilen çocuklarını, sakat çocuklarını, kadersiz çocuklarını, kendi çocuklarını... çamaşır ipiyle teker teker, usulcacık boğdu. çocuklar ölürken sanki gülümsüyordu. çocukların yüzündeki gülümsemeyi görünce, allah katında günahsız olduğundan zerre kadar kuşku duymadı.

baba veysel'in bu akıl almaz hayat hikâyesini herkes bilirdi ama onun kimselerin bilmediği bir de sırrı vardı. baba veysel, "çocukların neden sakat doğdu baba" diye sorduklarında ağlamaya başlardı. koca adam hüngür hüngür ağlardı ama ağzını da bıçak açmazdı. karısının aslında kız kardeşi olduğunu söyleyemezdi. bu acılı sırrı içindeki kör kuyuda saklardı.

...

"gerçekler rüyalara saklanmayı sever."


 hayat tuhaflıklarla doludur ve katlanabilir olmasını bu tuhaflıklara borçludur.


- hayatı, baştan sona "ölüme yolculuk" olduğunu bildiğimiz halde, hevesle sürdürmemizin sırrı şeytani cazibesidir.


- kader, insanın kendi hayatına hiçbir zaman gerçekten sahip olamayacağının açık tehdididir.


babalar bir yerde çocukları olduğunu hiç bilmeyebilir, işte sırf bu yüzden bile, bu tuhaf olasılığın yüklediği özgürlük duygusuna inanıp, varolan çocuklarını da isterlerse gözlerini kırpmadan terk edebilirler.


Yaşamanın ilk şartı birgün mutlaka ölmektir.


Kırmızı Zaman / Mine Söğüt



Şehri efsane

“İnsanoğlu bazen masalla gerçek arasında yolunu yitirir.”

Yaşam öyküsü bir kimsenin yaşamının tarihçesini konu alan anlatıdır. Bir öykünün içinde varız aslında. Ya da şöyle demeli bir sürü öykünün orta yerinde duruyoruz. Bir çok yaşam öyküsünün konusu, birçoğunun konuğu, birçoğunun figüranı bir yaşam bizimki. Bu göreceli süreçte rastlantı en önemli faktör belki de. Rastlantı bir çok kültürde başka adlarla anılıyor. Mucize oluyor bazen adı bazen kader bazen şans bazen kötü şans. Ama adı ne olursa olsun bizi hayata bağlayan tutan ve seçimlerimizi etkileyen bu rastlantı oluyor. İnsanoğlu, geleceğin bilinmezinden kurtulmak için pek çok şey denemiş. Bu kaderden kaçmak için bu şans ve ya kötü şanstan kaçmak için yıldızlara güvenmiş, rüyalardan medet ummuş tecrübeye bel bağlamış. Ama olmamış işte eni kökü bir kelebek etkisi yaşadığımız:

“Tırtılın kaderi

Kelebek olmak

Ve güzel ölmektir...”

Hayat ciddi bir iş elbette, zorlukları var güzellikleri var. Ama kesişen hayatlar birbirine dokunurken; geçmişin acıların ve sırların izlerini aktarır birbirine. Bu sırlar ve geçmiş bir anlaşma yolu da olabilir bir vazgeçiş nedeni de. Yaşam örgüsü içinde sıradan tek düze gerçekliğin içinde sıradışı güzellikler tesadüfler hayatı yaşanır kılar. Diğer zamanlarda uymamız gereken bir sürü kurallar vardır. Bu kuralların en önemlisi ise yazılı olmayan kurallardır. Bu kurallar sosyal hayata daha çok yön verir:

“Vicdan,

Tam kalbimizin altında duran bir organ...

Vicdan, bir bebeği ilk ağlatan,

Bir ölüyü son terk eden...

Vicdan...”

Masallar, rüyalar, efsaneler, mitolojiler ve gerçeküstü her şey yazılı olmayan kuralları aktarma yoludur. Bu yolla nesnelerle ilk teması kurarız. Tüm büyükler böyle büyütür küçükleri ya da böyle avutur. Ama bu gerçeküstü dünya eşyanın katı gerçekliğine toslar ve dağılır.

“Işık vurduğu yeri aydınlatır ama her zaman görmeyi kolaylaştırmaz; bazen gözleri kamaştırır; akla olmadık hayaller sızdırır.”

Romanın çok iyi kurgusu ve naif cümleleri kesişen beş hayatı bir dehlizler, mezarlar, efsaneler zeminine yaymış. Bu noktada çok dolu cümleler oluşturmuş yazar. Uzun cümleler yerine kısa ve net cümleler seçmiş. Karakter seçimi ise oldukça başarılı çok fazla karakter kullanmadan, kadim bir şehrin bir parçasını aktarmış bize yormadan sıkmadan. Asr-ı Saadet’in kadim güzelliğinin tüm unsurlarından bir parça sunuyor bize iyisi kötüsü güzeli ve çirkini ile birlikte.

keyifli okumalar..