.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

1 Ağu 2012

Dokunulma Korkusu



İnsanı bilinmeyenin dokunuşundan daha çok korkutan hiçbir şey yoktur. İnsan kendisine değen şeyi görmek ve tanımak, hiç değilse sınıflandırmak ister. Yabancı herhangi bir şeyle fiziksel temastan her zaman kaçınma eğilimindedir. Karanlıkta beklenmedik bir dokunuşun sebep olduğu korku, paniğe kadar varabilir. Üzerine giydikleri bile yeterli bir güvenlik duygusu vermez; giyisileri yırtmak ve kurbanın çıplak, yumuşak, savunmasız etini delmek kolaydır.

 İnsanların etraflarında yarattıkları bütün mesafelerin nedeni bu korkudur. Kendilerini başka hiç kimsenin giremeyeceği evlere kapatırlar ve ancak orada bir dereceye kadar güvende hisederler. Hırsız korkusu yalnızca soyulma korkusu değildir, aynı zamanda karanlığın içinden aniden uzanan beklendmedik bir elden duyulan korkudur.

 Dokunulma karşısında duyduğumuz tiksinti insanların arasına karıştığımızda da bizimle birliktedir; kalabalık bir sokak, lokanta, tren ya da bir otobüs içindeki hareketlerimiz bu duygu tarafından yönlendirilir. İnsanların yanı başlarında durup, onları yakından gözlemleyebilir ve inceleyebiliriz. Bu durumda bile elimizden geldiği kadar gerçek bir temastan kaçınırız. Eğer kaçınmıyorsak bu, birisinden hoşlandığımız içindir; o zaman da yaklaşan biz oluruz.

 İstenmedik bir temas için dilenen özrün çabukluğu, bu özür beklenirken yaşanan gerilim, derhal özür dilenmediğinde gösterdiğimiz şiddetli ve hatta kimi zaman fiziksel tepki, bunu yapanın kim olduğundan emin olmadığımız zaman bile, "mütecavize" duyduğumuz antipati ve nefret -zor bir durum karşısında gösrterdiğimiz bütün farklı tavırlar ve yabancı bir dokunuşa gösterdiğimiz fevkalade duyarlı tepkiler- burada uyanık ve sinsi olduğu kadar, derine yerleşmiş bir insan eğilimiyle, bir kez kişiliğinin sınırlarını belirledikten sonra insanı asla terk etmeyecek olan bir şeyle uğraştığımızı kanıtlar. İnsan uykuda, çok daha savunmasızken, bir dokunuşla bile kolayca rahatsız edilebilir.

 İnsan, bu dokunulma korkusundan yalnızca kitle içinde kurtulabilir. Korkunun karşıtına dönüştüğü tek durum budur. Bunun için insan yoğun bir kitleye gereksinme duyar; kendisine "yaslananın" kim olduğunu artık fark etmemesi için bu kitle fiziksel bakımdan da yoğun ve sıkışık olmalıdır. İnsan kendini kitleye bırakır bırakmaz, artık kitlenin dokunuşundan korkmaz olur. İdeal durumda, kitle içinde herkes eşittir; kitle içinde cinsiyet dahil hiç bir ayrımın önemi yoktur. Kitlenin içinde kendisini iten her kimse, o da kendisi gibi biridir. Onu, kendisini duyumsuyormuş gibi duyumsar. Birdenbire her şey tek ve aynı bedende oluyormuş gibi olur. Belki de kitlenin yoğunlaşmaya çalışmasının nedenlerinden biri budur: Kitle, her bireyi dokunulma korkusundan, mümkün olduğu kadar bütünüyle kurtarmak ister. İnsanlar birbirleine ne kadar kuvvetli yaslanırlarsa, birbirlerinden korkmadıklarından o kadar emin olurlar.Dokunulma korkusunun bu karşıtına dönüşü kitlelerin doğasında vardır. Rahatlama hissi, kitle yoğunluğunun en çok olduğu yerde en çarpıcıdır.