.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

19 Ağu 2014

Kendi alevinde, kendini yakmak istemelisin. Kül olmadan nasıl yenileneceksin?



Çoğu kez, dağ başında, bir kayanın dibine çömelmiş, kendi kendimle konuşurken diyorum ki, bulutlar dağıldığında doğu doruğunu göreceksin, dürbününü alıp bakacaksın, kayaların yer değiştirdiğini göreceksin, güneş gözlerini kamaştırdığında, dürbününü indir, yoksa körelirsin.
 
Düş.

Ferit Edgü / Yaralı Zaman


 Çoğu geceler, o gün üstünde en uzun durduğu cümle gelip onu bulurdu. Alışmayı anlıyordu. İşte insan beyni bile alışıyor, hep aynı şeyi tekrarlıyordu. Boyuna, “Karıncalar bilmeden severler” diyordu. Öte yanına dönüyor kurtulamıyordu. “ Karıncalar bilmeden severler.”

-Yusuf Atılgan, Aylak Adam


 Bize ne verdiniz ki ne bekliyorsunuz? Karanlık, çıplak, taşlı yolların kirli meyhanelerinde iyi yarınları tasavvur etmekten aciz, hamur ekmek ve biberli fasulyeye yatıyoruz. İşte size gecekondu felsefesi. İnsan benzer bir tarafımız var mı? Dıştan bakınca kan-sefalet-şehvet-hırs-cinayet. İçten bakınca can sıkıntısından boğuluyoruz. Sayın başbakan sefalet edebiyatı yapmayın diyor. Bir şey yaptığımız yok. İçimize düşenlere ilgisiz bir düşmanlık besliyoruz. Bizi kimse anlamadı biz de kimseyi anlamıyoruz.

-Oğuz Atay, Günlük

 “Ah, bayım,” diyordu adam, ”mesele kötü insan olmak değil; ama ışığı yitiriyor insan.” Evet, ışığı, sabahları, kendini bağışlayan kişinin o kutsal masumluğunu yitirdik biz.

-Albert Camus, Düşüş

Karanlık bir umutsuzluğun tortusu, sık sık deri değiştiren bir yılan gibi, bütün bir gece boyu yüreğime çöreklenmeye çalıştı. Aynı anda hem üşüyerek, hem terleyerek açtım gözlerimi. Düşle gerçeğin kıyısında, terk edilmiş bir sabah iskelesindeyim. Ve yola çıkma saati olmalı, ama nereye? Buğular içindeydim. Kızgın taşlarıma değdikçe ağır ağır sise dönüşen gözyaşlarının çiğleriyle örtülü yüzüm. Deniz gövdemi yalıyordu ve ortalıkta kimse yok. Gene yapayalnızım.

-Onat Kutlar, Yeter ki Kararmasın

'Sen evleri görmedin, evlerdeki yalnızlığı nereden bileceksin?

İlhan Berk

  sesimi yükselttim ve hiçbir noktaya, hiçbir dünyaya ait olmadığımı söyledim.çizgim mizgim, eksim artım, solum sağım yok, dedim meraklı salaklara. yalnızca ben varım, bir imgeye, bir sözcüğe yansımış bir suret olarak, yalnız ben.
işte bu kadar.

  Ferit Edgü / Avara Kasnak

 Belki an gelir tanırım kendimi,
Bir güvercin, yuvarlanan bir taş belki.
Salt bir sözcük eksik işte!! Nasıl ansam kendimi?
Başka bir lisanda mesken tutmadan.

Affedilmeyecek bir şey olsa bile, ben kendimi hep dağıtmak, yanıltmak, yitirmek istiyorum.

/Ingeborg Bachmann, Nasıl Ansam Kendimi?


 Benim kurallara, geleneklere, yasalara ve halkın düşünce ve inanışlarına karşı gelmeyi ne kadar sevdiğimi bilemezsin; ama benim ayaklarımda beni sınırlayan zincirler var. Benim ruhum, vücudum ve bütün davranışlarım anlamsız ve zayıf sosyal yasalar çerçevesinde mahpus kalmıştır ve ben sürekli, ne olursa olsun alışılagelmişliklerin bir adım ötesine geçmem gerektiğimi düşünüyorum. Ben bu sıkıcı ve kayıtlar ve kurallar dolu hayatı sevmiyorum…


-Furûğ-ı Ferruhzâd,

 Herkes elinden geldıği ölçüde yaşar. Nedir zaten yaşamak dediğin? Garip değil mi yaşamımızı nasıl kurduğumuz? Bir iplik parçası, bir çivi, bir mantar, bir kâğıt, bir paçavra, biraz toz, birkaç hiç... Bir araya gelir bunlar, adı "bir yaşam" olur.

/Bilge Karasu, Göçmüş Kediler Bahçesi

 Bana göre yapılmamış, benim için düzenlenmemiş bir dünyada yaşıyorum.

-Tomris Uyar, Yaz Düşleri Düş Kışları