.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

19 Eyl 2020

Şeytan'ın Günlüğü




 yalnızlığım çok büyük , çok derin olduğu için oynuyorum; yalnızlığımın dipsizliğinden korkuyorum!

kendimi karanlık bir uçurumun kenarında buldum; aşağı habire sözcükler atıp duruyorum, nasıl da ağır sözcükler, ama düştüklerinde en ufak ses gelmiyor.

o uçuruma kahkahalar , tehditler ve gözyaşları atıyorum. aşağıya tükürüyor, bağrına taşlar , kaya parçaları fırlatıyor, dağlar tepeler deviriyorum ama hep aynı boşluk , hep aynı sessizlik.

hayır , samimiyetle söyleyeyim, bu uçurumun dibi yok dostum ve sen de ben de boşuna uğraşıp didiniyor, ter döküyoruz!


“Rasyonalizm de budalaların aklıdır. Ama çaresiz budala rasyoyla yetinirken, akıllı insan onun ötesine geçer. Budalalıkta kök salmış kişinin gözünde, rasyosu bir bayramlık elbiseden ibarettir; böyle biri, herkesin üstünde görebileceğin bu ceketi, diğer insanlar görsün diye taşımaktadır; ve fakat rasyodan zerre kadar nasibini almadan yaşar, uyur, çalışır, aşık olur, nihayet korkudan titreye titreye ölür gider.”

Düşünmek yetmez, konuşmak da lazım..

Çünkü ;

Elinde ağ, kelebek peşinde koşan veletler gibi kırda, bayırda dolanarak geçirecek vaktim yok!


"Sadece biraz eğlenmeye gelmiştim yeryüzüne, meğerse devasa bir mahkemeye gelmişim fani dostum!.. Gammazcılar, kirli, yalancı tanıklar, yalan yere yeminler, sahte yargılamalar, iki yüzlü suçlular... Herkes birbirinin hakimi. Tam bir çöp kutusu!"


"Ama suç sende dostum!

O dağarcığında neden bu kadar az kavram var? Aklın, bayat ekmek kırıntılarıyla dolu bir gariban bohçası! Oysa beni anlayabilmen için bir somun ekmekten de büyüğü gerekiyor.."


"Yüce aziz ancak kendine gelmişti. İnce dudaklarını iyice birbirine yapıştırarak sırıtıyordu; kafasını istemediğini ifade edercesine salladı - sanki müthiş bir ağırlığın altında eziliyordu. Ama birden beklenmedik biçimde gücünü toparladı: — Ve ölüm olduğu sürece de Kilise var olacaktır! İstediğiniz kadar sarsın, her köşesini kırın dökün, yakın, havaya uçurun - onu yıkamazsınız. Yıkmak mümkün olsaydı da enkazın altında ilk siz can verirdiniz. O zaman sizi ölümden kim korurdu? O zaman ölümsüzlüğe, öbür dünyaya, edebi mutluluğa olan inancı size kim tattırırdı?.. İnanın Bay Wandergood, dünyanın sizin rasyonuzu istediği filan yok; bu büyük bir yanlış anlama! — Peki ne istiyor, yüce aziz? — Ne mi istiyor? Mundus vult decipi... Bizim Latinceden anlar mısınız? Dünya aldatılmak ister! Yaşlı maymunun neşesi yeniden yerine gelmişti, gözlerini kırpıştırdı, kanatlarını açtı, dizlerine vurdu ve inlemeler arasında katıla katıla güldü. Ben de gülmeye başladım: Pasiyans için hileli kartlarını masaya dağıtan bu yaşlı kumarbaz pek eğlenceliydi. — Ne yani siz - dedim gülerek,- dünyayı aldatmak mı istiyorsunuz? —Kutsal mihrabın da paraya ihtiyacı var Bay Wandergood. Dünya belki rasyonalist olmadı ama, epey bir inançsızlaştı ve haliyle işleri yürütmek de biraz zorlaştı. - Derin bir soluk aldı ve devam etti: - Siz sosyalist değilsiniz değil mi Bay Wandergood?.. Ah, çekinmeyiniz, artık hepimiz sosyalistiz, hepimiz açların yanındayız. Bırakalım yedikçe yesinler: Ne kadar tıkınırlarsa o kadar ölürler, anlıyorsunuz ya?.. "

"Anla artık, her iki ayaklı çöpe insan denmesine izin veremem. Zaten sayıları da iyice arttı, doktorların, yasaların koruması altında, tavşanlar gibi üreyip duruyorlar."

 "İnsan suretine bürüneli beri korkmadan geçirdiğim bir an anımsamıyorum:daha yüreğimin ilk atışını duyuşumda bile.aynı anda hem yaşama hem ölüme olan uzaklığı sayan o keskin,yüksek tık sesi,beni daha önce hiç duymadığım bir ürküntü ve telaşla sarmıştı.insanlar her yanı ölçüp saymayı severler,anladım da, yaşamın yitip giden her bir saniyesine sihirbaz titizliğiyle eşlik eden bu sayacı bağırlarında nasıl taşıyabilirler?" 

Müthiş yalnızım. Öyle yakın dost filan istemiyorum, istediğim kendimi anlatmak, ama anlatabileceğim kimse yok. Düşünmek kendi başına yetersizdir, düşünceleri sözcüklere dökmedikçe tam bir duruluk, açıklık, kesinlik kazanamazlar: onları askerler ya da telgraf direkleri gibi sıraya dizmek, demiryolu hattı misali ufka uzatmak, bu arada yolun köprülerini, viyadüklerini kurmak; setlerini, virajlarını yapmak, önemli yerlere duraklarını koymak gerekir - düşünceler ancak o zaman açık hale gelir. Bu son derece eziyetli, mühendis titizliği gerektiren yol inşasına yanılmıyorsam mantık ve tutarlılık diyorlar ki zeki olmak isteyenler için böyle bir inşa mecburiyken, diğerleri için o kadar da gerekli değildir; öyleleri dilediklerince avarelik edebilir. .

Yeryüzüne geleli şunun şurasında kaç gün oldu, ama şimdiden birkaç kez tımarhanenin sararmış duvarları, davetkâr biçimde aralanan kapısı gözümün önünde belirdi. . . •Bunun üzerine Magnus da dedi ki... Magnus hiçbir şey demedi! Hayır, böyle "dedi bana" "dedim ona", diye anlatamayacağım - bu kahrolası ardışıklık Bendeki bütün ilhamı öldürüyor, bu gidişle bulvar gazetelerinin birinde vasat bir romancıya döneceğim ve her yeteneksiz gibi yalanlar uyduracağım. . . •O cafcaflı, rengarenk, kadim Cehennem'i bırakıp onun kötü kopyasına gelmeye değmediğini düşünmeye başlıyordum. .

Var oluş üzerine yalnız iki kavramın var:Yaşam ve ölüm... ama sen insan evladı, sen kendini Tanrı ve Şeytan yerine koymuşsun!


Baştan söylemek gerek ki okuması biraz yorucu. Tamamen sakin kafayla sindire sindire okunması gereken kitaplardan. Sonuçta ortada şeytana pabucunu ters giydiren bir insanlık var :)